Verilen selamı alma, cenazelere katılma, hasta ziyaretlerine gitme, birbirimize görevlerimizdendir.
Amaç, sevinçler paylaşıldıkça artar, üzüntüler paylaşıldıkça azalır diye biliriz biz çünkü.
Bireyselleşerek, kendi dünyasına kapanmaya çaba sarfeden sosyal hayatımız, bu meziyetlere, ne yazıktır ki uzak düşülmesine sebep oluyor.
Kurguladığımız hayatın içinde – bu kendi yakınımız dahi olsa – güleryüz göstermeyi, iletişim kurmayı, çıkarlarımıza ters görüyor, hatta zayıflık kabul ediyoruz.
Sosyalleşmiyoruz, birbirimizden uzak duruyoruz. Bir sıkıntı mı var? Söyleyenecek güzel bir söz mü var? Kulak tıkıyoruz.
En küçüğümüzden, kocamışına, bizden olanından en itibarlısına değin, fark gözetmeden karşımızdakini muhatap almak, sizce insani görevimiz değil midir?
Devasa başarılar ancak, bir başına değil, el ele vererek gerçekleşecektir.
*
Orta Asyadan Anadolu’ya, insanların defnedildiği kurganlara, tümülüslere rastlanır. Bu yapılarda, mumyalanmış ölünün bulunduğu defin odası, üzerinde de farklı büyüklüklerde olan, toprak yığınından bir örtü bulunur.
Bu toprak yığınının büyüklüğü, o kişinin hayatta iken kazandığı dostlarının ne kadar çok olduğunun bir cevabıdır.
Sırtta küfelerle, atlı arabalarla o dostlar, bir vefa örneği gibi gidenin ardından “toprak” taşırdı o kabrin üzerine.
Yaşamın sırrı olması bir yana, “insanca” ölüm bile, kadim dostlukların varlığını ister.
O yüzdendir, aramızda halen de söylene gelen “toprağı bol olsun.” sözü, güzel bir dua olarak kabul edilir.
…
Sağlıcakla kalınız.