Azaldı ışık, sayıları arttı kıblemize dizilen putların, Kabe’miz sislerle örtüldü.
O Yaradan ki, herbirimize ayrı ayrı şefkatle hitabediyorken; Onunla konuşmak, O’nu öğrenmek, yani marifetullah; dünyadaki cennet diye bize söylenmişken, kuru akıl, düz mantık, karşımıza duvar oldu, konforlu tahtlara oturup sıratın üzerinden bize hesap sordu.
Ya Rabb! sözlerine “zehirdir – uyutur – öldürür” dediler. Yeminle; dirilten, yürüten fersah fersah öteye götüren fen – bilim Sen’de, bilmiyorlar.
“Din aldatmacası” diyorlardı. Şimdi “din ile aldatmak” sözü dillerde.. Berrak dünyamızı bulandırıyorlar.
Adını anmaktan utanır olduk Ya Rabb! Topraktan binlerce yıl öteden çamurdan yükseldik, geldik. Derken ayağımız yerden kesildi, Kibirlendik. Halimiz nedir, aklımız başımızdan gitmiş, ne idik, ne olduk!
Efendiler!
Kıymayın koca çınarlara!
İş’imize aş’ımıza üzerimize “çil çil kubbeler serpen ordularımıza.
Yangın sonrası filiz veren taze fidanlara…
Kıbleyi temizleyenlere
Tek O’na kul olanlara!
Ölmeden önce ölenlere!
Güzeller güzeli ruhu olanlara,
Kıymayın! Kıymayın! Kıymayın!
*
Ramazanı Şerif’iniz hayrolsun duası ile…
Çok ince anlatım
Güzel bir yorum
Emeğine sağlık
Bir metnin okunuşu ile dokunuşu
farklı anlamlar içerirken
ucu nereye varır, kimlere hangi duygularla ulaşır,
doğru dürüst ölçümleyip hakkıyla görememişim meğer.
Bizi, öz ve özü yaşayanlara taşıyan
bu güzel çalışma için teşekkürler.
. . .
Öze bak sen öze bak
Kaynağa bak göze bak
Suyu kim bulandırır
Dön dupduru söze bak