Ülkemizde, 10 ilimizde yaşadığımız büyük deprem felaketinin ardından yaralar sarılmaya başlandı. On binlerce insanımızı kaybettik. Enkazlar kaldırıldıkça sayının her geçen gün daha da artacaktır.
Depremlerden ders almak gerekir. Nerelerde hata yaptık, bu depremi daha az hasarlı nasıl atlatabilirdik düşüncesi içerisinde olmamız gerekir. Bunun içinde şimdiden öncelikli olarak deprem olabileceği düşünülen yerlerden başlamak gerekir.
Deprem beklenen illerin başında İstanbul geldiği söyleniyor. Öyle ise İstanbul’un risk haritası çıkarılması gerekir. Yapı riski taşıyan binalar tespit edilerek, şimdiden boşaltılmalı ve derhal yıkılarak yerlerine yenilerinin yapılmasına başlanılmalı. Deprem olduktan sonra bunlar neden yapılmadı demek, binaları yapan mühendisleri suçlamak ki; müteahhitleri suçlamak işin en kolay ve işe yaramayan yanı olacaktır. Çünkü olan olmuş, giden gitmiştir. Giden geri gelmeyeceği için çalışmaların derhal başlaması gerekir. İstanbul’daki insanlarımızın da mümkünse yarın ey vah demeden köylerine dönmeleri de bir önlem alma olaydır. Bu önlem de vatandaşa düşer.
BİZ TRABZON’A BAKALIM
Asıl bizi ilgilendiren Trabzon ve ilçeleridir. 500 km güneydeki bir deprem Trabzon’u etkiliyorsa, bize yakın bir yerde meydana gelecek bir depreme karşı yapı durumumuz nedir? Şehirlerimizdeki binaların çoğu kum ve çakıldan oluşan temeller üzerine kuruldu. Buralara yapılan yapılar, olası bir depremde depremi büyütme özelliğine sahiptir. Depremin yıkıcılığı sadece depremin büyüklüğüne bağlı değildir. Zeminlerin ve binaların sağlam olması da gerekir.
Trabzon, Beşikdüzü veya diğer ilçelerimizdeki binalarımızın çoğu ömrünü tamamlamıştır. Deprem bölgesinde yıkılan binalara baktığımızda betonların bir yumrukta dağılır hale gelmesi, beton harcına katılan çimentoların yetersiz yani eksik katılması veya ömürlerini tamamlamasındandır. İkincisi kolonlara konulan demirlerin ince olması, kontrollerin ahbap gönül ilişkisi içerisinde yapılması en büyük etkenlerin başında gelmektedir. Eğer öyle olmasaydı bir çok bina denetimden geçemezdi. Onun için bütün suçlu inşaatları yapan müteahhitlerin değildir. Hep onlara yüklenmek yanlıştır. Bu suçlama birilerinin cezadan kurtulmasına yarar.
Binanın yapılıp içerisine girilinceye kadar geçen süre içerisinde her kimin imzası varsa suçludur. Herkes suçu oranında cezalandırılmalıdır.
Şimdi Trabzon’da, Beşikdüzü’nde ve diğer ilçelerde tüm binalar devlet tarafından kontrolden geçirilmeli. Kolonların sağlam olup olmadığı, çatlakların olup olmadığı binanın yaşının da gözönünde bulundurularak kontrol edilmeli.
Kısacası şimdiden olası bir deprem için önlem alınmalı. Bu konuda görev Trabzon Valisi’ne ve belediye başkanlarına düşüyor. Allah göstermesin ama, bir yıl sonra depreme yakalanır, yıkılması gereken binaların yüzünden insanlarımızı kaybedersek bunun en büyük sorumluları şuan görevde bulunanlar olacaktır ve halk onları affetmeyecektir.
Hep müteahhit müteahhit diyerek sorumluluktan kurtulamazsınız. Çünkü binaları yaparken o müteahhitlerin de sorumlu olduğu merciler vardır. Onlarda görevlerini yapmalı. Bu olaylarda sorumluluk bir kişiye yüklenemez. Yüklenirse aynı hal başımıza gelmeye az çok devam eder.
Ahmet Bey Kardeşim,
Bir önceki yazınızla bağlantılı olarak, olaylara bakış açınıza içtenlikle katılıyorum. Kaleminize ve gönlünüze sağlık. Tek yürek olarak en kısa zamanda yaralarımızı sarabilmeyi ve bir daha böyle bir acı tabloyla karşılaşmamak için gerekli dersleri alabilmeyi Rabbim nasip eylesin inşallah!
Deprem gibi doğal afetler, elbette Allah’ın takdiridir. Ama bunlara karşı gerekli önlemleri almak da insanların görevidir. Bu tür felaketlerdeki ölümü, sadece kadere bağlamak doğru değildir. İhmali olanlar, elbette sorumludurlar. Kendimizi tehlikelere karşı korumayarak, sorumluluğu Allah’a yüklemek, O’na karşı büyük bir iftira olur. “Deprem öldürmez, bina öldürür” sözü çok manidardır. Hele, deprem olacağı uzmanlarınca bildirildiği halde; önlem almayanlar, menfaati gereği yanlışlara göz yumanlar ve bunlara destek verenlerin hepsi sorumludur. Sorumluların bazıları belki bir şekilde dünyevi cezalardan kurtulabilirler. Ama unutulmasın ki, ilahi adaletten asla kaçış yoktur!
Sizleri kutluyor ve selamlıyorum… Saygılarımla…